Hristiyanlık Ve Kültür
Kültür, bir halkın kendisine ait olan maddi ve manevi bütün ilgi ve faaliyet alanlarını içine alır. Halkın kendine özgü yaşantısını dile getiren bir olgudur. Din, toplumların oluşumunun en önemli temel taşlarından biri olduğuna göre kültürü etkilemesi ve ondan etkilenmesi kaçınılmazdır. Bunu özellikle toplumun yeni bir din edinmesi sürecinde çok iyi gözlemleyebiliriz. Yeni din eski kültüre nüfuz etmeye başladığında, her şeyi bir anda değiştiremez. Ama halkın kabul ettiği yeni inançlar zamanla toplumsal yaşamın her alanını etkilemeye başlar. Bu etkileme tek yönlü, yani sadece dinin kültürü etkilemesi şeklinde olmaz; kültür de inançları ve onların uygulanma şartlarını belirler. Hristiyanlığın ülkeden ülkeye birtakım değişiklikler arz etmesinin nedeni budur. Din ve kültürün bu ayrılmaz bileşiminden bütün kültür öğeleri, dil, sanat, bilim, felsefe ve teknoloji etkilenir. Modern dünyada birtakım insanların bireysel veya toplu olarak dini reddetmeleri, onların dinin biçimlediği kültürel etkilerden de kurtulduğu anlamına gelmez. Din kültüre gerek duyduğu doğrultuyu sağlar ve böylece insanlığı bunalım ve ümitsizlikten kurtarır. Toplumlar insanlik yolunda ilerlemek için yüce duygularla esinlenmelidirler. İyinin, doğrunun ve güzelin tüm insanlığa ve kültüre yayılmasında inancın rolü tartışılmazdır. Her toplumda kültürel yozlaşma, dinsel kültürün soylu etkisinin kitleler üstünde azalması sonucu oluşmaktadır. İnsanın iç dünyasını biçimlemiş inamışlar ve dinsel duygular, mutlaka dış dünyaya somut olarak yansıyacaktır. Bu yansımanın kültürel etkilerine kısaca bir göz atalım:
Dil ve Edebiyat: Kutsal Yazılar sadece inananların ruhlarını değil, dillerini de biçimler. İnancın günlük hayatta kullanılışı dili büyük ölçüde dinsel deyimlerle doldurmuştur. Bütün dillerde 'Tanrı' sözcüğünün kullanılışı bu konuda çok çarpıcı bir örnektir. Bütün insanların kalplerine olmasa bile, en azından dillerine dinin deyiş ve nidaları yerleşmiştir. Kutsal Kitap'ın yüzlerce dile çevrilmesi dünya tarihinde müthiş bir etkiye yol açmıştır. Özellikle Kutsal Kitap, çevrildiği dile yeni bir edebi zevk ve üslup getirmektedir. Hristiyan ulusların edebiyatları Kutsal Kitap'ın çevirisiyle başlar dersek abartıda bulunmuş olmayız. Roman, şiir ve felsefe çalışmaları hem dil hem de içerik olarak Kutsal Kitap'tan etkilenmişlerdir. Batı dünyasının büyük yazar, şair ve düşünce adamları dinsel temalardan esinlenmişlerdir. Dante, Erasmus, Shakespeare, Victor Hugo, Tolstoy, Dosto- yevski vb. yazarları örnek olarak verebiliriz.
Resim ve Heykel: Hristiyanlık resim ve heykel sanatını reddetmez. Bu sanat dalları kiliselerin, evlerin ve şehirlerin süslenmesinde bol miktarda kullanılmıştır. Önceleri dinsel ortamlarda mükemmelleştirilen bu sanatlar, zamanla tüm kültüre mal olmuş ve insanlara ince bir sanat zevki aşılamıştır. Rönesans döneminde Leonardo Da Vinci, Michael Angelo gibi ustalar bu sanatların baş yapıtlarını dinsel temalarla şekillendirmişlerdir. Doğu Hristiyanlığında benzer gelişmeler ikona, oymacılık ve süsleme sanatında görülmektedir. Mimaride barok ve gotik üsluplar öncelikle kiliseler için geliştirilmiş ve daha sonra evrenselleşmiştir. Aya Sofya'nın mimari esinlemesini ve etkisini, camilerde ve Doğu mimarisinde görmek zor değildir. Bu, kültürün ve medeniyetin devamlılığına güzel bir örnektir.
Müzik: İnsan duygularının en etkili ifade aracı olan müzik, dinsel ibadetlerde çok önemli bir yer tutar. Çok sesli ve klasik müziği dünya kültürüne kazandıran, kilise müziği ve ilahileri olmuştur. Müzik notaları, standartları ve terimleri kilise kültürü içinde doğup gelişmiştir.
Hristiyanlıkta Giyim Kuşam
Hristiyanlıkta giyim kuşam dinsel bir vecibe değil, dinsel kültürün bir öğesidir. Kadın veya erkek, toplumda genel geçer giyim kuşam kurallarına riayet etmeli, başkalarını rahatsız edici, kışkırtıcı giysilerden kaçınmalı, ahlak ve edebe aykırı giyinmemelidir. Bu sınırlar içinde kadınların örtünmesinin standardı için Kutsal İncil anlayışının yanı sıra Hristiyanların yaşadıkları toplumun kültür yapısına bakmalıyız. İmanlıların kılık kıyafetlerinin yaşadıkları genel kültürle çelişip çelişmemesi, çatışma yaratıp yaratmaması, göz öntinde tutulması gereken temel prensiptir. Evrensel bir din olan Hristiyanlığın bir Afrika toplumu ile Eskimo topluluğuna aynı giysileri emretmesi düşünülemez. Hristiyanlık bu anlamda bir şeriat dini değil, insanların Yaratıcı'yla olan bağını güçlendirmek isteyen, şekilden çok öze vurgu yapan ve ruhsal yaşamda kişinin bireyselliğini ön plana çıkaran bir inanç sistemidir. Kadın ve erkek eşitliğini gözeten inancımız açısından kadınların erkeklerden daha çok örtünmeleri gerektiğine ilişkin bir emir veya uygulama mevcut değildir. Geçmişteki uygulamaları ise biz bir kültür sorunu olarak algılıyoruz. Yaratılış kitabı, Adem ve Havva'nın çıplak olarak yaratıldıklarından ve çocuklar gibi utanç duymadan, masumiyet içinde yaşadıklarından söz eder. Günah işlediklerinde ise çıplaklıklarının farkına varırlar ve utanç içinde kendilerini yapraklarla örtmeye çalışırlar (Her ikisi de örtünmüştür; sadece kadın değil!). Ama burada bile kadının başını örttüğüne dair herhangi bir ima yoktur. İncil'e göre kadının doğal baş örtüsü kendi saçıdır. Musa'nın Şeriatı erkeklerin kadın kıyafeti, kadınların da erkek kıyafeti giymesini yasaklardı. Ama evrensel boyutta hangi giysinin erkek, hangisinin kadına ait olduğunu belirlemiyor, kendi kültürünü ve zamanını standart alıyordu. Örneğin, Musa zamanında etek ve entari aynı zamanda erkek giysisiydi.
Hristiyanlıkta Kutsal Mekanlar ve Hac İbadeti
Tanrı'ya ibadetin yapıldığı yerlerin özel bir kutsiyeti olduğuna inanıyoruz. Tanrı her yerdedir, ama her yer O'nun kutsallığını eşit olarak yansıtmaz. İbadetin dışında başka bir amaçla kullanılmayan tapınakların kutsiyeti ve insanların üstündeki ruhsal etkisi elbette ki alelade yerlerden daha fazladır. Peygamberlerin ve İsa Mesih'in yaşamıyla ünlenmiş yerler ve mekanlar ise her zaman imanlıların özel ilgisine mazhar olup hac ve ziyaret yerlerine dönüşmüştür. Bazı kiliseler için azizlerin mezarları da özel ziyaret ve ibadet mekanları arasındadır. Kutsal Kitap bize dünyada Tanrı'nın bazı yerleri daha kutsal saydığını öğretir. Özellikle dağlık, yüksek ve tenha mekanlar Tanrı'nın büyük vahiylerinin verildiği yerler olmuştur; Sina Dağı, Siyon Dağı, Horev, Karmel, Tabor gibi. Bunun en etkileyici örneği, Musa peygamberin sönmeden yanan çalının önünde Tanrı'nın uyarısıyla karşılaşmasıdır: "Musa, Musa, çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktir" (Mısır'dan Çıkış 3:1-5). İncil bize Tanrı'nın tüm dünyayı böyle kutsal bir mekan yapmayı amaçladığını açıklamaktadır. İsa Mesih şöyle demektedir: "Öyle bir saat geliyor ki Baba'ya ne bu dağda, ne de Yerusalim'de tapınacaksınız! Ama Baba'ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor" (Yuhanna 4:21-24).
Hristiyanlıkta Adak Geleneği
İnsanların Tanrı'yla ilişkileri sadece ruhsal değil, maddi ve bedensel boyutlar da içerir. Biz insanlar içimizdeki duygu ve düşünceleri dile getirmek için maddi olanakları da kullanırız, sevgimizi belirtmek için sunduğumuz çiçek veya birbirimize değişik vesilelerle verdiğimiz armağanlar gibi. Insanlar Tanrı'ya duydukları sevgi, şükran ve minnettarlık duygularını da bu tür armağanlarla dile getirmek isteyebilirler. Paranın bu denli yoğun bir şekilde kullanılmadığı devirler de, kırsal bölgede yaşayan insanların, Tanrı ve insan sevgisinden esinlenerek kiliselere, manastırlara, okul, hastane ve yetimhanelere veya yöredeki fakirlere bağış olarak sundukları hayvanlara, geleneksel olarak adak denmektedir. Hristiyanlık açısından adak sadece Tanrı'ya sunulmuş bir şükür armağanı olabilir ve asla kurban niteliği taşımaz. Bazen halk arasında rastlanan ve daha çok Tanrı'yla bir pazarlığı veya takası anımsatan uygulamalar ise eski devirlerden kalma batil inançlara dayanır. "Eğer beni bu dertten kurtarırsan ben de karşılık olarak filanca kiliseye veya kuruma şunu veya bunu vereceğim" türünde bir yaklaşım Tanrı'yla bir pazarlığı dile getirdiğinden dolayı yanlıştır. Doğrusu şöyle olabilir: "Tanrım, bu dertten kurtulduğumda minnettarlığımı filanca kiliseye veya kuruma şunu veya bunu bağışlayarak göstereceğim." Hristiyanlar bu armağanlarını bir hayvan kurbanı edasıyla sunmamalıdırlar. Bu Mesih'in tek ve biricik Kurbanı ile karıştırılabilir. Her tür yapıcı armağan Rab'be makbuldür. Kilisede kullanılan mum, buhur, kumaş, çiçek, halı, şamdan ve her nevi kilise eşyası veya bağış olarak verilen para, yiyecek, içecek. üzüm, yumurta vb. gibi imanlıların gönlünden ve samimi sevgisinden doğan hediyeler, Rab'be eşit derecede makbuldür. Zaten hayvan kanı dökülerek yapılmak istenen adaklar günümüz uygar dünyasına uymamakta, çağdaş çevre bilinci ve hayvan sevgisi değerleriyle çatışmaktadır.
Aşağıdaki linkten makaleyi paylaşıp, instagram adresim olan "mesihyolcusu._" sayfasını takip ederseniz sevinirim, esenlikler :).
Yorumlar
Yorum Gönder